Cami Halısı ve Yün Halılar Hakkında Bilgi Bloğu

30 Eylül 2011 Cuma

Fabrikası Çatma Halıları


Hereke Halı Dokumaları arasında çok yoğun olmamakla beraber önemli bir yer tutan grupta çatma kadifelerdir. Kadifenin bir cinsi olan bu kumaşların kadife ile arasındaki fark zemine oranla süsleme havının yüksek olmasıdır.
Hereke dokumaları arasında 7 adet halı bulunmaktadır. Bunların desen numaraları 7, 345, 629, 1009, 2009 ve iki adette numaraları tespit edilemeyen çatma kadife bulunmaktadır. Ancak bunların içerisinde sadece 629, 2009 ve bir adette numarası olmayan üretilmektedir.

 Çatma kadifelerin desen tasarımlarında yo ğunlukla bitkisel kaynaklı desenler görülmektedir. Genel olarak zemin rengi olarak krem, havının rengi olarak da koyu yeşil, bordo, bej renkleri kullanılmıştır. Ayrıca saltanat döneminde Kapalıçarşı ve Zaptiye Caddesinde açılan mağazalarda fabrikada yastık yüzü olarak üretilen çatma kadifeler, bugün özel koleksiyonlarda yer almaktadır.

Etiketler: , , , , ,

28 Eylül 2011 Çarşamba

HEREKE FABRİKASI İPEKLİ DOKUMALARI


1843 yılında özel bir işletme olarak hayata başlayan Hereke Fabrikası kuruluşundan iki yıl sonra Sultan Abdülmecid'e devredilmiştir. Sultan'a devredilmesinden sonra Fransa'dan getirtilen jakar tezgahlarıyla Kemhane bölümü açılmış ve saraylar için ipekli döşemelik ve perdelik kumaş üretimi başlamıştır. Üretimi günümüzde de kurulduğu gündeki teknolojiyle devam etmekte ve bir müze fabrika kimliği altında bulunmaktadır.
Osmanlı hanedanının ve saray çevresinin kullandığı ayrıcalıklı prestij ürünleri olan Hereke dokumaları renk ve desen tasarımı açısından oldukça zengindir. Ancak ne yazıktır ki hakkettikleri üne Hereke halıları kadar sahip olamamışlardır. Fabrikanın kurulduğu yıllardan itibaren üretilen ipekli dokumalar üretimine 40 yıl sonra başlatılan halılar kadar tanınmamıştır. Bunun en büyük nedenlerinden biri olarak ipekli döşemeliklerin sadece saray için üretilmiş olmasını ve dokumacılık teknolojisinin fabrika dışına çıkmadığından bölge halkı tarafından üretilen bir metodu olmayışını gösterebiliriz.
1843 yılında özel bir işletme olarak hayata başlayan Hereke Fabrikası kuruluşundan iki yıl sonra Sultan Abdülmecid'e devredilmiştir. Sultan'a devredilmesinden sonra Fransa'dan getirtilen jakar tezgahlarıyla Kemhane bölümü açılmış ve saraylar için ipekli döşemelik ve perdelik kumaş üretimi başlamıştır. Üretimi günümüzde de kurulduğu gündeki teknolojiyle devam etmekte ve bir müze fabrika kimliği altında bulunmaktadır.
Osmanlı hanedanının ve saray çevresinin kullandığı ayrıcalıklı prestij ürünleri olan Hereke dokumaları renk ve desen tasarımı açısından oldukça zengindir. Ancak ne yazıktır ki hakkettikleri üne Hereke halıları kadar sahip olamamışlardır. Fabrikanın kurulduğu yıllardan itibaren üretilen ipekli dokumalar üretimine 40 yıl sonra başlatılan halılar kadar tanınmamıştır. Bunun en büyük nedenlerinden biri olarak ipekli döşemeliklerin sadece saray için üretilmiş olmasını ve dokumacılık teknolojisinin fabrika dışına çıkmadığından bölge halkı tarafından üretilen bir metodu olmayışını gösterebiliriz.
Hereke Halı Fabrikası Cumhuriyetin ilan edilene kadar saraylara ve saray hanedanına üretim yapmaya devam etmiştir. "Batılılaşma dönemi sarayları ile ilgili az sayıda kaynaktan biri olan Leyla Saz Hanım, Sultan Abdülaziz'in validesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından kabul edildiği salonu şu sözlerle aktarmaktadır. Pertevniyal Valide Sultan Hazretlerini evvelce görmemiştim. Oda kapısından girerken içeri göz gezdirdim, Dolmabahçe Sarayı'nın orta kattaki odalarından denize bakan bir odaydı. Kalın perdelerin biraz loşlandırdığı odanın bir yan minderi ile, bir kanepe, iki koltuk, birkaç sandalye, perdeleri, vişne rengi atlas üzerine çiçekli Herekefabrikası kumaşından döşenmiş, yere de Hereke halısı serilmişti. Sözü edilen mekan bugün Dolmabahçe Sarayı 'nda Valide Sultan Kabul Odası olarak bilinen odadır. Halen bordo renkte ipekli kumaş ile döşemeli olan odanın halıları ile ilgili kısım ise anılarını yıllar sonra kaleme almış olan Leyla Hanım 'a belleğinin bir oyunu olsa gerekir. Çünkü Hereke Fabrikası 'nın halıhanesi Sultan Abdülaziz döneminden çok sonra 1891 yılında açılmıştır. "
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemleri anı kitaplarında Hereke Fabrikası'nın ürünlerinden çokça bahsedilmektedir. Bunlar kısaca Cemal Kutay'ın "Sultan Abdülaziz'in Avrupa Seyahatnamesi", Ayşe Osmanoğlu'nun "Babam Sultan Abdülhamid", Safiye Ünver'in "Saray Hatıralarım", Halid Ziya Uşaklığil'in "Saray ve Ötesi" anı kitapları olarak sıralayabiliriz.
 Cumhuriyetin ilan edilene kadar saraylara ve saray hanedanına üretim yapmaya devam etmiştir. "Batılılaşma dönemi sarayları ile ilgili az sayıda kaynaktan biri olan Leyla Saz Hanım, Sultan Abdülaziz'in validesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından kabul edildiği salonu şu sözlerle aktarmaktadır. Pertevniyal Valide Sultan Hazretlerini evvelce görmemiştim. Oda kapısından girerken içeri göz gezdirdim, Dolmabahçe Sarayı'nın orta kattaki odalarından denize bakan bir odaydı. Kalın perdelerin biraz loşlandırdığı odanın bir yan minderi ile, bir kanepe, iki koltuk, birkaç sandalye, perdeleri, vişne rengi atlas üzerine çiçekli Herekefabrikası kumaşından döşenmiş, yere de Hereke halısı serilmişti. Sözü edilen mekan bugün Dolmabahçe Sarayı 'nda Valide Sultan Kabul Odası olarak bilinen odadır. Halen bordo renkte ipekli kumaş ile döşemeli olan odanın halıları ile ilgili kısım ise anılarını yıllar sonra kaleme almış olan Leyla Hanım 'a belleğinin bir oyunu olsa gerekir. Çünkü Hereke Fabrikası 'nın halıhanesi Sultan Abdülaziz döneminden çok sonra 1891 yılında açılmıştır. " 
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemleri anı kitaplarında Hereke Fabrikası'nın ürünlerinden çokça bahsedilmektedir. Bunlar kısaca Cemal Kutay'ın "Sultan Abdülaziz'in Avrupa Seyahatnamesi", Ayşe Osmanoğlu'nun "Babam Sultan Abdülhamid", Safiye Ünver'in "Saray Hatıralarım", Halid Ziya Uşaklığil'in "Saray ve Ötesi" anı kitapları olarak sıralayabiliriz.

Etiketler: , ,

26 Eylül 2011 Pazartesi

HEREKE FABRİKASI GÜNLÜK KULLANIM ÜRÜNLERİ


Hereke Fabrikası'nda sarayların döşemelik ve perdelik kumaşları için üretim yapılırken Osmanlı Saray hanedanının gündelik kullanım ürünleri de burada üretilmiştir. Fatma Yaşar Yılmaz bu konudan tezinde şöyle bahsetmiştir:
"Hereke ipekli döşemeliklerinin desen numaralarını saptamak üzere Milli Saraylar Arşivinde yaptığımız çalışma sırasında Hereke fabrikasının üretiminin halı ve döşemelik kumaş ile sınırlı olmadığını saptadık. Milli Saraylar Arşivinde bulunan 308, 523, 524, 526, 527, 529, 530 numaralı defterler Hereke Fabrikasından Saraya verilen eşyaların faturalarından oluşmaktadır. 1308, 1331 tarihleri arasına rastlayan defterler halinde ciltlenmiş bu faturalara göre Fabrikanın üretimi çok geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Faturalarda bugün bildiğimiz döşemelik kumaş ve halılardan başka çok çeşitli tekstil ürününün adı geçmektedir. Bu ürünler arasında havlu, klaptanlı bornoz, ipek zenne çorabı, ipek erkek çorabı, mendil, masa örtüsü, yatak örtüsü, baş örtüsü, boyun atkısı, çarşaflık, esvaplık, nişan kurdelesi, çiçeklik tül, çorap bağı şeridi, sabun bezi gibi çeşitli işlevde ürün adı geçmektedir."
"Fabrikanın albümünde yer alan fotoğraflarında da dokuma tezgahının yanı sıra dikiş diken çorap kalıplayan çalışanlar görüntülenmektedir."
Hereke Fabrikası'nda üretilen bu ürünlerin çeşitliliğinde Osmanlı hanedanına üretim yapıldığı göz önünde tutularak değerlendirilmelidir. Ayrıca kumaş cinsi olarak atlas, canfes, çuha, brokatil, abani, şal, kadife, madampul, amerikan gibi kumaşlar üretiliştir. Osmanlı hanedanının ülkeden ayrılmasıyla üretilen bu ürünlerdeki çeşitlilikte azalmış ve fabrika sadece jakarlı ipek döşemelik ve perdelik ve halı üretimine devam etmiştir.

Etiketler: , ,

24 Eylül 2011 Cumartesi

HEREKE FABRİKASI HALILARI


Osmanlı Sarayları için ipekli döşemelik ve perdelik üretimiyle başlayan Hereke Fabrikası'nda tüm ürünler bu özellik göz ardı edilmeden üretilmişlerdir. Bu doğrultuda 1891 yılında Sultan Abdülhamid' in döneminde sarayların halı ihtiyacını karşılamak amacı ile küçük bir dokumahane olarak halı üretimine başlanmıştır.
Küçük bir dokumahane olarak başlayan halı üretimi zamanla büyümüş, başlangıçta dört adet olan tezgah sayısına zamanla yirmi iki adet daha eklenmiş ve 1892 yılından itibaren el halılarının yanında makine halılarının da üretimine başlanmıştır. Halı üretimine Sivas, Ladik ve Manisa'dan getirilen ustalarla başlanmış ve bu ustalara önce saray tarafından verilen desenler dokutturulmuş ve bu desenler doğrultusunda geliştirilerek özgün bir Hereke üslubu oluşturulmaya çalışılmıştır.
"1893 tarihli Hereke Fabrikası Personel kayıtları ile ilgili defterlerden fabrikanın idari teşkilatı hakkında bilgi edinebiliyoruz. Halı ve kumaş desenlerinin Yıldız Sarayı bünyesindeki Tamirhane-i Hümayun ressamı Mösyö Emin Meinz tarafından çizildiği bilinmektedir. Sarayın mobilya, çini, iç dekorasyon desenlerini de çizen Mösyö Meinz halı desenlerini mekanların özelliklerini göz önünde bulundurarak çizmiştir."
"Hereke Fabrikası'nın kurulmasından sonra, padişahın iradesiyle sarayların bütün halı ihtiyacı bu fabrika tarafından sağlanmışt ır. Sultan II. Abdülhamid 'in saltanat yılları boyunca Yıldız Sarayı başta olmak üzere bir çok yapıdaki padişah, valide sultan, kadınefendi ve sultan odalarında bulunan halıların Hereke halıları ile yenilendiği, döşemede ise tamamen Hereke kumaşlarının hakim olduğu anlaşılmaktadır."
"Bu doğrultuda hazine tarafından ilave halı tezgahı kurularak üretim desteklenmiş, çok rağbet gören, her biri sanat eseri niteliğinde olan kumaş ve halılar başarıyla üretilmiştir. Fabrikada dokunan iki cins halıdan birinci kısım olan en iyi cins yekpare Gördeskari halılardan senede iki adet imal edilmekte, bunlar talep edildikçe saraylara verilmek üzere fabrikada saklanmaktaydı. Önemli kısmı saray ve saraya bağlı dairelerin tefrişine ayrılan ikinci kısım yün halıların ise, ihtiyaçlar karşılandıktan sonra geri kalanları piysaya satılmaktayd ı. Ancak yine de fabrikada dokunan bu iki kısım halı miktar olarak taleplere cevap verememekteydi. Bu sebeple fabrikanın menfaatleri göz önünde bulundurularak yeni bir halıhane kurulmuştur." Hereke Fabrikası halıları sadece fabrika içinde üretilmekle kalmamış fabrika dışına da taşmıştır. Halk tarafından da dokunmuş böylece desenler fabrika dışına da çıkmıştır. Bundan dolayı Hereke halıları ipekli döşemeliklerden daha çok tanınmıştır.

Etiketler: , , ,

22 Eylül 2011 Perşembe

CUMHURİYET'İN İLANINDAN SONRA HEREKE FABRİKASININ DURUMU


Hereke Halı Fabrikası kurulu şunda bir özel imalathane olarak başlamışsa da 1845 yılında Sultan Abdülmecid'e devrinden sonra yalnızca saraylar için üretime devam etmiş ve dokumaları bir statü sembolü olmuştur. Üretim hayatı boyunca iki kez halka açılma deneyimi yaşamış saray halkı tarafından büyük tepki görmü ş ve kapanmış her zaman saraylar için üretim yapamaya devam etmiştir.
Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle birlikte Sanayi ve Maddin Bankasına devredilmiştir. 1932 yılında büyük bir yangın geçirmiş ve ardından onarılarak tekrar üretime başlamış, ayrıca tezgah sayısı 107'ye yükseltilip yıkama, boyama ve terbiye dairelerinde de modern bir sisteme gidilmiştir.
1938 yılında Sanayi Ofisi'ne devredilen Hereke Fabrikası, daha sonra Sümerbank'a bağlanmışt ır. 1986 yılında Hereke Yünlü Sanayi Müessesi bünyesinde bulunan ipek ve yün halı ile ipekli ve yün el dokuması kumaş üretim faaliyetleri ayrılmış ve Sümerbank Hereke Halıcılık Sanayi Müessesesi olarak üretimi devam etmiştir. 1989 yılından itibaren Sümer Halıcılık El Sanatları Sanayi ve Tic. A.Ş.'ne bağlı fabrika olarak sürdürmüştür.
Bu aşamaların ardından Başbakanlık Özelleştirme Kurulu'nun 14.06.1995 tarih ve 95/45 sayılı kararla Milli Saraylar Daire Başkanlığı'na devredilmiştir.
"Halen Milli Saraylar Daire Başkanlığı bünyesinde bir müze-fabrika statüsü taşıyan fabrika, desen kataloğundaki örneklerin jakar tezgahlar da orijinallerine bağlı kalınarak yeniden üretimiyle, kurulduğu günlerde olduğu gibi yeniden saray yapılarının tefrişine yönelik olarak faaliyet göstermekte, Hereke halıları da özgün tasarım ve teknik özellikleriyle son dönem Osmanlı halı geleneğini günümüzde de yaşatmaktadır."

Etiketler: , , ,

20 Eylül 2011 Salı

Dolmabahçe Sarayında' ki Hereke Dokumahanesi






Günümüzde Dolmabahçe Sarayı ek yapılarına bakıldığında Hereke Dokumahanesi adı altında büyük bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Bu yapı bize saray içerisinde böyle bir dokuma atölyesinin konumlandırılıp çalıştırılmış olduğunu göstermektedir. Bugün Hereke Fabrikasın' n da bulunan ipekli dokuma tezgahlarının bu saraydaki dokumahaneden fabrikaya taşındığı bilinmektedir.
"T ıpkı fabrikada olduğu gibi Fransa'dan getirilen jakar tezgahlarıyla çalışan saray bünyesindeki Hereke Dokumahanesi son zamana kadar hizmet vermiş, 1952'de yapı boşaltılırken tezgahlarda Hereke' deki fabrikaya gönderilmiştir. Halı da dokunduğu söylenen dokumahaneden Hereke Fabrikası'na gönderilen malzemeler, Milli Saraylar Arşivi'nde bulunan defterlerden anlaşıldığına göre jakar tezgahları, kart delme makinesi, desen kartonları gibi yalnızca ipekli dokumaya yönelik araçlardı. Olasılıkla halı dokuması daha önce sona ermiş ve tezgahlarda bir şekilde dokumahaneden çıkarılmıştır."
Saray bünyesindeki bu yapı 1967 yılında onarım görmüştür; sadece dış duvarlar korunarak iç bölmelerde değişiklikler yapılmış, döşeme ve tavan betonarme olarak değiştirilmiştir.
"Yapıldığı ilk günden beri hiçbir onarım görmemiş olan yorgun yapı, bakımsızlıktan ve terk edilmişlikten ötürü çok harap bir durumdadır. Hatta ahşap döşemeler çürümüş ve çökmeye başlamıştır. Ama yine de, dokumahane olarak kullanıldığı günlerin canlı izleri kolayca görülebilmektedir. Ana kapıdan içeriye girilince, sol tarafta ustaların dinlenmesi için yapılmış olduğu anlaşılan yerde, ortada kare planlı ve taştan yapılmış bir özel ocak vardır. Ayrıca, üç duvar boyunca kurulmu ş olan bir sedir de görülmektedir. Pencerelerin karşısına gelen duvarda ise, ustalara ait eşya dolaplarının üç sıra olarak dizilmiş olduğu görülür. O tarihte, daha önceleri jakar tezgahlarının kurulu bulunduğu salon giriş katındadır. Üst katta bulunan halı atölyesi ise eski eşyalarla depo gibi doldurulmuş olarak bulunmaktadır."
Bu bilgilerden, Dolmabahçe Sarayı'nda ki Hereke Dokumahanesi'nin fabrikanın özel bir dokumahanesi olarak konumlandırılıp saltanatın son günlerine kadar çalışt ığı görülmektedir.

Etiketler: , , ,

18 Eylül 2011 Pazar

Hereke Halının Bir Başka Tarihçesi


Sultan Abdülmecid döneminde 1843 yılında İzmit'te Çuha Fabrikasının yapımıyla görevlendirilen Ohannes ve Bogos Dadyan sık sık İzmit'e gidip gelmektedirler. Bu gidiş gelişlerde bir gün Hereke' de verdikleri bir yemek molasında bölgenin doğal güzelliklerinden ve akarsuyundan çok etkilenirler. Hereke'de kendi adlarına bir fabrika kurmaya karar verirler ve Serasker Rıza Paşa'nın da bilgisi dahilinde 1843 yılında 50 pamuklu ve 25 ipekli canfes tezgahından oluşan fabrikayı kurup çalıştırmaya başlarlar.
"Fabrika'nın kurulu şundan iki yıl sonra, Hereke' de kendisinden habersiz bir fabrika kurulduğunu öğrenen ve pek de hoşnut kalmayan Sultan Abdülmecid, İzmit' e düzenlenen bir gezi sırasında Eser-i Cedid vapuruyla Hereke Fabrika-i Hümayunu önlerinden geçerken, Rıza Paşa'ya tesadüfen görmüş gibi davrandığı bu yapının ne olduğunu sormu ş, Rıza Paşa'da, "Sultanım, size bir süprizim vardı. Bu fabrikayı size yerinde göstermek istiyordum. Bu yüzden bugüne kadar sizden saklanmıştır. Bu fabrikayı müteahhitler sizin adınıza kurdu. "diyerek, Önder Küçükerman'ın deyişiyle durumu kurtarmıştır.
Bu geziden hemen sonra, Serasker Rıza Paşa tarafından, Gebze tapusuna Sultan Abdülmecid adına tescil edilen, başka bir deyişle, sahiplerince Sultan adına ferağ olunan fabrika, Hereke Fabrika-i Hümayunu adını da aynı yıl almış olmalıdır.
Bugün, Başbakanlık Arşivi'nde bulunan bir belge, bu ferağ işlemini doğrulamaktadır.
"Sultan Abdülmecid' e devredildikten sonra, batılı anlayışla yapılmış saraylara ipekli canfes, döşemelik ve perdelikler üretmeye başlayan Hereke fabrikasına, 1850 yılında Kemhane bölümü de ilave edilerek büyütülmüştür. "İlk örnekleri Bursa ve Amasya'da görülen ve dolabi, gülistani, gülguni, Bursa kemhası, Eğin kemhası, marahuri gibi isimlerle bilinen Osmanlı kemhaları, Hereke Fabrika-i Hümayunu'nun da daha çok Batı etkisinde, iri dal ve çiçek motifleriyle dokunmuştur. Kemhane' nin kuruluşu sırasında, fabrikaya ayr ıca Fransa'dan yüz ipekli tezgah getirildiği, önceden mevcut olan elli pamuklu tezgahın da İstanbul'a Zeytinburnu'nda bulunan başka bir fabrikaya gönderildiği bilinmektedir."
Kurulduğu ilk günden itibaren sadece sarayların döşenmesi ve saray halkı için üretim yapmış olan Hereke fabrikası Sultan Abdülaziz başa geçtikten sonra, piyasada da satılmak üzere ipekli dokuma üretimine başlamışt ır. Bu ürünlerin halka satışı için Kapalıçarşı'da bir mağaza açılmıştır. Ancak saray halkı tarafından hoş karşılanmayan bu durum itirazların büyümesi sonucu mağaza kapanmıştır. "Sultan Abdülhamid' in otuz üç yıllık saltanatının ilk günleri, bütün imparatorlukta olduğu gibi Hereke Fabrika-i Hümayunu'nda da bir karmaşa dönemi olarak yaşanmıştır. Öyle ki, Sultan Abdülhamid' in cülusundan kısa bir süre sonra fabrikada çıkan yangında Filatör Dairesi'nin kazanı yanmış ve bir yandan Meşrutiyet, bir yandan da Balkan Harbiyle uğraşan imparatorluk, Filatör Dairesi'ni ancak beş yıl sonra onarabilmiştir. 1890 yılındaysa, fabrikanın yanına yüz yataklı bir hastane açılmışt ır."1891 yılında Hereke Fabrikasında yine sarayların tefrişi için halı üretimine başlanmış, bu halılarda da özgün bir Hereke üslubu yaratılıp çok başarılı olunmuştur. Halı üretiminin başladığı yıllardaki fotoğraflardan aynı yıllarda İpek Mendil ve İşleme Dairesi, İpek Fanila ve İç Giysi Dairesi ve İpekli Dokuma Dairesinin çalışır durumda olduğu görülmektedir ve o dönemde imparatorlukta boyahane ve kumaş perdah makineları sadece Hereke Fabrikasında bulunmaktadır. Hereke fabrikasının kurulması ve gelişip ilerlemesi Hereke' ye canlılık kazandırmış ve gelişmesini sağlamıştır; ve beldeye hastane, cami, köşk, halıhane altına rüsumat, Duyunu Umumiye ve telgrafhane inşa edilmiştir. Ancak bu yapılardan en ilgi çekeni Alman İmparatoru II. Wilhelm' in 1894 yılında Sultan Abdülhamid' i ziyaretinden önce inşa edilen Hereke Köşkü olmuştur.
"1898 yılında Haydarpaşa'dan kalkan özel bir trenle Hereke Fabrikası'na gelen ve fabrikaya dünyada eşi olmadığı söylenen ipek zararlılarını içeren zengin bir koleksiyon armağan eden imparatorun bu ziyareti, Türk Ansiklopedisi'nde şöyle anlatılmaktadır://. Wilhelm istasyondan itibaren yerlere serilen halılar üzerinden geçerek köşke gelmiştir. Burada kendisine, imparatoriçeye ve maiyetine nadide ipekli kumaşlar, halılar hediye edilmiştir. împaratoriçe halı dokuyan Münevver, Binnaz ve Emine adlı üç kız çocuğuna birer altın iğne hediye etmiştir. İmparatorun bu seyahatine Müşir Şakir Paşa, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, Yaver-i Ekrem Müşir
Komhorter Paşa, Berlin Sefiri Tevfik Paşa, yaverlerden Ahmet Ali ve nazır paşalarla tefrişatçı İbrahim Bey katılmıştır
İmparator Wilhelm ve eşinden başka, Bulgaristan Sefiri, Alman Sefiri Baron Marşal, İngiliz Sefiri, İbn Reşit gibi yabancı devlet adamlarını ağırlayan Hereke Köşkü, Olasılıkla Yıldız Sarayı marangoz atölyesinde yapılmış ve Hereke' deki yerinde bir günde kurulmuştur."
Mimarının kesin olarak bilinmemekle Sarkis Balyan olduğu tahmin edilen köşk saraylarda kullanılan mobilyalar kullanılarak tamamıyla Hereke ipekli döşemelikleri, perdelikleri ve halılarıyla döşenmiştir. Köşkün yapıldığı yıl olan 1890 yılında Hereke fabrikasında yeniden bir dışa açılma oluşumu, halk tarafından görülüp çok beğenilen ipekli dokuma, halı ve battaniyelerinin satışı için İstanbul'da Zaptiye caddesinde bir satış mağazası açılır. Cumhuriyetin ilanıyla Sanayi ve Maddin Bankasına bağlı olarak uzun yıllar faaliyet gösterdiği bilinse de hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Hereke Fabrikası'nın kuruluşundan 59 yıl sonra 20. yy.' ın ikincici çeyreği olan 1902 yılı Hereke Fabrikası'nın yeni üretim alanlarına yöneldiği bir dönem olmuştur. Hazine-i Hassa Nazırı Sakız Ohannes Efendi tarafından çuha, şayak ve iplik bölümünü 1905 yılında fes dairesi takip etmiştir. Ayr ıca aynı dönemde çuha üretimi için özel bir daire daha açılmışt ır ve bu üretim için Avrupa'ya makine siparişi verildiği bilinmektedir.
"Kurulduğu 1843 yılında beri, Osmanlı dokuma sanayinin en önemli kurumu olarak faaliyet gösteren ve ürünleriyle imparatorluk yaşantısının son yüzyılını belirleyen Hereke Fabrika-i Hümayunu, özellikle kurulu şundan kısa bir süre sonra Avrupa'da prestijli bir markaya dönüşmüş ve 1855 Paris Uluslar arası Sergisi'nde kurdela ve şeritler için mansiyon, 1862 Londra II. Uluslar arası Sergisi'nde ipekli dokumalar için madalya, 1892 Viyana, 1894 Lyon, 1910 Brüksel ve 1911 Torino sergilerinde büyük ödüle layık görülmüştür. Fabrikanın kazandığı diğer ödüller şöyledir: 1911 Bursa sergisi Gümüş Madalya, 1911 İzmir Sergisi, Gümüş Madalya, 1923 Bursa Serisi Gümüş Madalya, 1927 İzmir Sergisi Gümüş Madalya, 1927 İstanbul Sergisi Sarı Madalya, 1929 İstanbul Sergisi Sarı Madalya, 1930 İstanbul
Sergisi Sarı Madalya, 1931 İstanbul sergisi Sarı Madalya, 1962 Londra Sergisi Bronz Madalya, 1973 Viyana Sergisi Bronz Madalya."
Kazanılan madalya ve ödüllerin yanında Hereke Fabrikası' n da çalışan ve asıl bu ünlü dokumaları üretmede büyük katkısı olan insanlarda ödüllendirilmişlerdir. Bu kişilerden fabrika müdürü Martelli, fabrika öğretmeni Mıgırdiç Efendi, birinci ressam Tovmas efendi, birinci marangoz Andon Efendi dördüncü rütbeden Mecidi nişanı ile, fabrika hekimi Diran Efendi'ye binbaşılık rütbesi ve ayrıca fabrika müdürü Akif beye Fransız hükümeti tarafından Officer DeL'Insatructıon Publique, ressam Tovmas efendiye'de Officer d'Academie nişanları verildiği bilinmektedir.

Etiketler: , ,

16 Eylül 2011 Cuma

HEREKE HALI FABRİKASININ TARİHÇESİ


Hereke, İzmit körfezinin kuzey kıyısında Yarımca ve Gebze arasında yer almaktadır. Eski ipek yolunun üzerinde olması nedeni ile yöreye ilk yerleşimler oldukça eski dönemlerdedir. Hereke tarihçesini beş ana grupta toplamaya çalışırsak ilk yerleşimler Sit'ler, Amazon'lar, As'lar, Britanya Krallığı, onların ardından Asur' lular, Lidyalı' lar, İran' lılar, daha sonra Yunan, Roma ve Bizans, son olarak da Osmanlılar olarak sıralandırabiliriz.
"İlk yerleşmelere ait çok kesin izler ve kayıtlar bulunmayan Hereke, Romalılar döneminde Anacirum adı ile sayfiye bölgesi olarak bilinir. İklimin yumuşaklığı, Körfezi, denizi, ormanları ve akarsularıyla, o dönemlerin imparatorlarının da ilgisini çekmiş olmalıdır.
Eldeki kayıtlara göre, M.S. 306 yılında Roma İmparatoru olan Büyük Konstantin' in annesi, Kudüs'ten dönerken Yalova'ya uğramış, Hereke' ye de gelerek burayı yazlık olarak seçmiştir. Bütün unlar Büyük Konstantin' in sık sık Hereke' ye gelmesinden ve M.S. 337 yılında burada uzun süren hastalığını tedaviye çalışmasına rağmen annesinin yanında ölmesinden anlaşılmaktadır.
Hereke M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra, Doğu Roma İmparatorluğu'na bağlanmıştı. Kaynaklar, Bizans İmparatoru Heraklius' un Hereke' ye gelişini 684 yılına bağlar. Müslümanlığın doğuşu ve yayılışı bu yıllardadır. Heraklius'un da Suriye'de Müslüman ordularıyla yaptığı savaşı kaybedince, dönüşte Hereke' ye uğramış olduğu söylenir."
Roma imparatorluğu döneminde sayfiye yeri olan Hereke Bizans döneminde askeri bir karakol özelliği kazanmıştır. "Heraklius' da zaman zaman Hereke' ye gelmiş ve bu kalede bulunmuştur. Bizans İmparatoru Jüstinyen' in Kadıköy ile İzmit arasındaki Hereke' den geçen bu yolu askeri düşüncelerle kapatmış olduğu anlaşılıyor. Böylece ulaşım Gemlik Körfezi ve İznik üzerine kayıyor ve Hereke canlılığını kaybediyor."
Selçuklu ve Latin işgalleri ardından, 1326 yılında Orhan Gazi tarafından alınarak Osmanlı Beyliği'ne bağlanan ve geçimini balıkçılık ve bahçecilikle sağlayan bir yerleşim yeri olarak kalan Hereke, Sultan II. Bayezid döneminde büyük bir deprem geçirmiştir. 45 gün boyunca devam eden bu depremde Hereke kalesi ve yalı köşkleri tamamen ortadan kalkmıştır. Hereke' nin bir diğer özelliği de Çin ve Hindistan'a kadar devam eden ipek yolunun üzerinde bulunması ve bu ticaret yolunda ki kervanların konaklama yeri olmasıydı.

Etiketler: , , , ,

14 Eylül 2011 Çarşamba

Osmanlı İpekli Dokumaları


Osmanlı İmparatorluğunun ipek dokumacılığı, her zaman kolayca bulunmayan bir maddeye bağlı gelişmiştir. Günümüzde bulunan kaynaklarda 14.yy.' dan itibaren Bursa ve çevresinde ipekçilik yapıldığını göstermektedir. İlk dönemler ipek dışarıdan alınan bir hammadde olduğundan ipekçiliğin geliştiği bölgelerde kervanların geçtiği yolların üzerinde yoğunlaşmıştır.
"Osmanlı ipek üretim merkezlerinden en önemlisi Bursa'ydı. XIV. yüzyılın başından itibaren şehrin, kuzey îran 'da, Gilan ve Astragan 'da yetiştirilen kozalardan çekilmiş ham ipek, yani ipek ipliği ticaretindeki rolü büyüktü. Doğal olarak Bursa, bir ipek kumaş üretim şehri olmuştu. Asya ve Avrupa arasındaki ham ipek alışverişi, ipeğin tartılıp, sınıflandırılıp, vergilendirilip yerel dokumacılara satıldığı ya da Avrupa pazarlarına gönderildiği Bursa'dan yapılırdı. Bu ticaret Osmanlı tellallarına da kar bırakıyordu. Bursa dünyanın en zengin şehirleri arasında yer almıştı. Kısaca, Bursa'nın en zengin olduğu bu dönemde, şehrin tüccarlarının zenginliği, ipek dokumacılığından değil, ham ipek ticaretinden kaynaklanıyordu. Bu dönemde, Bursa 'da saltanat tarafından kullanılmak ve diplomatik hediye olarak verilmek için uygun kalitede, ayrıca hem Avrupa hem de îran pazarlarına ihraç edilebilecek miktarda, yoğun bir ipek üretimi olduğu da açıktı XVI. yüzyılda, Bursa'dan başkente getirtilip yerleştirilen sanatçı ve tezgahlar sayesinde, İstanbul 'da ipek sanayi gelişmişti. "
Fatih Sultan Mehmed döneminde ipek dokuma üretimi mükemmellik noktasına gelmiştir. Fatihin ölümünden sonra o dönemki dokumalar bir ölçü kaynağı olarak kullanılmışt ır.
"İpek imalatı ve ipekli dokumacılık iki önemli iş kolu yatmıştır. Bursa ve İstanbul'un yanı sıra Edirne, Amasya, Denizli, İzmir ve Konya'da ipekli kumaşlar dokunmuştur. Saray dışında da ipekli kumaş kullanımı başlamışt ır.
XV.yy. sonlarında ipekli dokumacılık oldukça güç bir dönem geçirmiştir. Bu dönemde batıya açılmaya başlamışt ır.
İtalya'da gelişen ipekli dokumacılık Türk sanatını daha geri plana bırakmışt ır. O zamana kadar daha çok doğu pazarlarından temin edilen ipek ham maddesi siyasal nedenlerle alınamamış, batıdan alınmaya başlanmıştır. Hammadde temininin gittikçe zorlaşması sonucu kozacılığa çok daha fazla önem verilmeye başlanmış, mamul kuma şa karşılık hammaddenin satışına başlanmış ve XVIII -XIX yy.' lar da Osmanlı İmparatorluğu Fransa ve İtalya ipekli dokumacılığın ham madde kaynaklarından biri haline gelmiştir.
1850'den sonra Fransa'da başlayan ipek böceği hastalıkları Anadolu'da da görülmü ş ancak Duyumu Umumiye İdaresi devletin çıkarları açısından ipekçilik ve hastalıklarıyla yakından ilgilenmiş ve kozacılığın yeniden canlanmasını sağlamıştır. Cumhuriyetle beraber bizde ipekçilik ve ipekli kumaşçılık tekrar ele alınmışt ır.
İstanbul-Bursa ekseni, Osmanlı ipekçiliğinde merkezi konumu durumundadır. Ancak 19. yy.' da, ipek böcekçiliğinin önce Bursa'da sonra da imparatorluğun çeşitli yerlerinde hızla büyümesi ve dolayısıyla Sakız, Mora ve Bilecik'te dokuma merkezlerinin oluşması sonucunda, İstanbul ve Bursa'nın ipek üretimindeki üstünlüğü zayıflamışt ır.
16. ve 17. yy.' lar da adı geçen diğer dokuma merkezleri, Anadolu'da Ankara Mardin ile Tokat, Ege'de Sakız ile Selanik olmuştur. Bursa'nın yakın bir rakibi de doğusunda bulunan Bilecik şehri olmuştur.

Etiketler: , , ,

12 Eylül 2011 Pazartesi

Cami Halısı Motif ve Özellikleri

 Hayvansal motifler:
Osmanlı dokuma sanatında hayvan figürlerine çok rastlanmasa da 16. yy.' a kadar gelen kullanım, 16. yy.' dan sonra nebati motiflerin içerisinde tekrar stilize edilerek kullanılmaya başlanmışt ır. 16. yy.' ın ikinci yarısından sonra tavus tüyü motifi diğer motiflerle harmanlanmış olarak, oval madalyon sistemi içinde naturalist çiçeklerle kullanılmış ve bu sistem en çok seraser kumaşlarda görülmüştür.
"Türk süsleme üslupları arasında anlaşılması ve yapılması en zor fakat çok güzel ve etkili olanıdır. Rumiler batı dünyasında yanlış olarak "Arabesk" adı ile bilinirler. İran'da ise bu motif "Eslimin" adı ile tanınıyor. Rumilerle ilgili muhtelif yorumlar yapılmış, çiçeklere, Palmetlere, Lotus çiçeğine, yapraklara hatta kabukları açmış bezelyeye bile benzetilmiş. Sanat tarihinde Rumi adıyla geçen bu motif türü, yanlış olarak Rum işi diye anlamlaştırılmıştır. Bu kelimenin doğrusu "romi" dir. Roma İmparatorluğu İstanbul ve Anadolu'da egemenlik sürmüştür. Bu nedenle Anadolu'ya "Romeli" (Rumeli) ve Romalılardan Anadolu'yu alıp yerleşen Anadolu Selçuklularına da "Rom" (Rum) Selçukluları denmiştir. Selçukluların en çok kullandıkları bu motif türüne "Romi" Rumi - Romali işi adı, gerçekte Selçuklu işi anlamında verilmiştir. Rumilere "Selçuki" de denebilir."
16. yy.' a kadar rumi üslubu ile yapılmış desenlerin çoğunda hayvansal öğeler belirgin olsa da daha sonraları çiçek dalları ve rumi yolları birleştirilip hep ayn ı kanatlarda dolaştırılmış ama asla birbirinin yollarına karıştırılmamışlardır. Rumi motifi kendi içinde sade, çift, üç kanat, rumi içinde rumi, süslü, kıvrımlı, sarılma rumi gibi isimlerle adlandırılmaktadır.
Bulutlar:                                                                                                
Bulut motifi Osmanlı dokuma desenleri arasında önemli bir yer tutar. Türklerin kainat ile ilgili öğelerle alakadar olmaları ve ayrıca bulutların sürekli hareket halinde olup şekil değiştirmelerinden etkilenen sanatkarların bulut motifini çok kullanmışlardır. Sanatçılara büyük ilham kaynağı olan bulutlar zaman içinde üsluplaşmalara da yol açmıştır. Bulut motifleri içinde çok kullanılan bir tarz olan çin bulutu da, adından da anlaşılacağı üzere çin kökenli bir motif olup saray sanatkarlar ı elinde üsluplaştırılıp kumaşların yanı sıra çinilerde ve diğer süsleme sanatlarında sıklıkla kullanılmıştır.

Etiketler: , ,

10 Eylül 2011 Cumartesi

Nebati Motifler


Dokuma sanatçılarının en çok ilham aldığı kaynağın başında doğa gelmiştir ve bu da dokuma sanatına en çok kullanılan motiflerin nebati motifler olmasına neden olmuştur. Bunlar içinde çiçekler ve yapraklar en çok kullanılanlar olmuşlarıdır. Çiçekler stilize edilmiş çiçekler olan hatayiler, yarı stilize edilmiş olanlar ve naturalist çiçekler olarak üç ana grupta adlandırılmaktadır.
a.       Hatailer veya hatayiler; "Orta Asya'da Hatay dolaylarından geldikleri için Hatay Türkleri anlamında "Hatai" adını almışlardır ve Türk süsleme sanatında başlıca desenleri arasında en önemli grup olarak ortaya çıkarlar. Çin ve Orta Asya'nın etkisi alt ında olu şan, çoğu zaman kökeni belli olmayacak derecede stilize edilmiş çiçek ve yaprakların grift desenleridir. Yapı itibarı ile küçük, büyük üstten, yandan, sade veya çok çeşitli profillerle çeşitli ayırımlara tabi tutulurlar. Ancak çiçeklerin türleri hakkında kesin bir karara varmak sakıncalı olduğu kadar zordur. Yapraklar ise çiçeklere göre daha az stilize edilmişlerdir. Buna rağmen (Pençberk, Seberk, Berki Itri, Berki Halkari) gibi pek çok Farsça kökenli isimlerle anılırlar. Hatayilerin hemen hepsinde büyük bir simetri göze çarpar. Hatayi motifleri, XV. yüzyılda Çin sanatının etkisi altına girerek, çok süslü biçimlerde bulunurlar."16. yy.da gerek Türk kimliğine kavuşup zenginleşen hatailerin tabiattakilerine yakın halleri 16. yy.'ın ikinci yarısından sonra ortaya çıkmıştır. Bu motifleri karanfil, lale, gül, haşhaş, sümbül, haseki küpesi, menekşe, nergis olarak adlandırılabilir.
b.       Natüralist çiçekler; belirli şemalar içinde kullanılmış olup bunun en yaygın olanı oval madalyon sistemidir. Ayrıca 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra dokuma desenlerinde görülen dikey dalgalı dal sistemi ve diğer tüm desen şemalarında natüralist çiçek ve bitkisel motiflerden oluşan kompozisyonlar yer alır.
Bu desenler içinde lale motifi Osmanlı süsleme sanatında kullanılan ilk çiçek olup kumaş desenlerinde oval madalyonlar içinde diğer çiçeklerle birlikte değişik formlara sokularak komplike desenlerde kullanılmıştır. Karanfil motifi ise gül ve laleden sonra en çok kullanılan kumaş deseni olmuş ve 17. yy. da stilizasyona uğrayarak yelpaze palmeti formunu almıştır ve en çok çatma kadifelerde görülmüştür.
Gül motifi her zaman diğer çiçeklerle birlikte kompozisyon içinde kullanılsa da 17. yy.' da daha çok ön plana çıkmışt ır; sümbül motifi ise aşk, bağlılık ve mutluluk simgesi olarak kimi zaman yalnız kimi zaman diğer desenlerle beraber kullanılmıştır.
Yapraklar, stilize yapraklar, tabii görünüşte olanlar, tek dilimliler, üç dilimliler ( seberk), beş dilimli olanlar (pençberk), çok dilimli olanlar, birbirine sarılmış yapraklardan meydana gelen terkipler (Sadberk), uygulandığı yerlerin teknik zorluğuna uygun olarak hançer ve geometrik yapraklar gibi pek çok bölüme ayrılmaktadırlar.
Nar motifi ise doğu kökenli olup bolluk ve bereketi simgelemektedir ve 16. yy.' ın ikinci yarısından sonra daha çok üslupla ştırılarak çiçeklerle birlikte kompozisyonlarda kullanılmıştır.

Etiketler: , , , ,

8 Eylül 2011 Perşembe

Stilize Edilmiş Motifler


Kumaş dokuma sanatı her saray sanatında olduğu gibi Türk süslemesinin zengin motif çeşitlerini ve estetik yapısını saray sanatının belirlediği kriterler içerisinde ele alıp harmanlayarak özgün saray üslubuna kavuşmuştur.
"Osmanlı dokuma desenleri zemin üzerinde tekrarlanmasından oluşur. Bunlar eksen kaydırılmış eksen üzerine sonsuzluk prensibine göre dizilmişlerdir. Yani kumaşların cinsi ne olursa olsun kumaş dokuma sanatındaki desenler Türk İslam sanatının geleneksel ana prensiplerini devam ettirir. Tasarımcılar İslam ve Türk sanatı çerçevesinde kullanılan belirli, sınırlı süsleme motiflerine kendi hislerini katarak çok değişik, orijinal kompozisyonlar yaratmışlardır."
Stilize edilmiş motifleri özetlemek gerekirse dört grup oluşturulabilir; bunlar sırasıyla nebati motifler, hayvansal motifler, rumiler ve bulutlardır.

Etiketler: , ,

Cami Halısı

 Merhabalar, Cami Halısı için bir kaç kelime etmek istiyorum sizlere halı sektöründe bir çok alt dal bulunmaktadır. Bunların başlıcaları: parça halı, endüstriyel halı, duvardan duvara olarak üç ana dala ayrılırlar. Parça halı evlerde kullanılan halılardır. Endüstriyel Halı, Ofis, Otel, Yurt ve Cami gibi bilimum bir çok alt sektöre ayrılan ve bu halıların satılmasının en sağlıklı ve kaliteli ürünler ile birlikte sizlere ürünlerin en kaliteli ve en sağlıklı halıları üretmek için çalışan insanlar ve duvardan duvara bu halı çeşidi ise şöyle anlatmak gerekir ise en önemlilerden bir tanesidir. Duvardan duvara halı denildiğinde resmen bildiğiniz HALIFLEKS'dir. Sizlere tamamen Yün Halı satan bir firma tanıtacağım.


Bu firma sizlere yaklaşık 1903 yılından bu yana hizmet veren Uğur Halı bünyesinde kurulan bir corner bayidir. Yani fabrika satış mağazasının daha uygun fiyatlı olanıymış... Sizlere kaliteli bir hizmet sunacaklarına eminim çünkü bir imam arkadaşımın camisini döşediler ve arkadaşlar çok memnun evet arkadaşlar. Sizler için bu gece TAVSİYE ETTİĞİM  bir halı firmasıdır.

İyi Geceler Dilerim...

Etiketler: , , , ,

6 Eylül 2011 Salı

Saz Yolu Üslubu


Kanuni Sultan Süleyman dönemine denk gelen 16. yy.' ın yarısından sonra saray nakkaşhanesinde serbest, hayali, değişik bir üslup ortaya çıkıp resim sanatında
devamlılığını sürdürmüştür. Saz yolu üslubunda Osmanlı resim sanatı Timur ve
Türkmen dönemlerine ait resimlerle benzerlik göstersede motiflerde yeniden bir
üsluplaştırılmaya gidildiği görülmektedir.
"Saz üslubu ilk kez seramikte değil, İran'da bir çizim biçimi olarak ortaya çıkmıştı ve bu üslubun Osmanlı sarayındaki önde gelen temsilcisi, 932/1426 yılından, ölüm tarihi olarak düşünülen 1556'ya kadar, Cemaat-ı Nakkaşan'ın başında bulunan Şahkulu olmuştu."
"Saz" sözcüğü 14. yüzyıl Dede Korkut efsanesinde bir ormanla ilgili olarak kullanılır. Bu, Şahkulu'nun İran'dan getirip Osmanlı sanatına tanıttığı fazla büyümüş yaprak bolluğuna uygun bir tanımdır
"Son zamanlarda batılı sanat tarihçileri "saz" kelimesinin nakkaşların kullandığı saz kalemden geldiğini iddia etmişlerdir. Bu saz kalemlerin serbest, içten geldiği gibi, ustaca fırça darbelerinden olu şan resim tarzına da saz üslubu demişlerdir."
"Gerek Çini, Kalemişi, Taş işçiliği gibi mimariye bağlı bezemelerde, gerek kitap resmi, cilt, kumaş, halı sanatları ve diğer küçük sanatlarda yaygın uygulama alanı bulmuş olan saz üslubu, 16. yüzyıl ortalarından 17. yüzyıl ortalarına değin geçerliğini korumuş, 18. yüzyılda da Lake işçiliğinde yeniden yorumlanmışt ır."
Saz yolu üslubunda 16. yy.' ın ikinci yarısında Kanuni Sultan Süleyman döneminin önemli nakkaşları olarak Şah kulu, Veli Can, ve Kara Memi sayılabilirler.

Etiketler: , ,

4 Eylül 2011 Pazar

Natüralist Üslup


"Natüralist üslup 15. yüzyıl ortalarından başlayıp 17. yüzyılda içine alan bir gelişme gösterip Osmanlı Saray sanatının her kolunda başarılı bir şekilde uygulanmıştır. 16. yüzyıl ortasından itibaren natüralist üslupta lale, karanfil, sümbül, gül gibi çiçekler vazgeçilmez motifler haline gelmişlerdir. Zamanla hurma ağacı, asma dalı, çınar yaprağı motifleri de bunlara ilave olmuştur. Natüralist üslubun yaratıcısı Nakkaş "Karamemi" dir. Kendisinin yarattığı bahar açmış ağaç motifi bir çocuk kaftan desenine, Topkapı Sarayında sünnet odası cephesinde, İznik Panosu gibi muhtelif süslemelerde başarılı bir şekilde uygulanmıştır."
Natüralist üslubun gelişmesindeki en önemli etkenlerden biri Türklerin doğaya ve çiçeğe karşı olan sevgi ve alakaları olmuştur. Saraylarda yetiştirilen çok çeşitli çiçeklerde döneminin sanatkarlarına ve ustalarına her zaman ilham kaynağı olmuştur.
"Her sanat dalındaki farklı malzemeler uygulanan natüralist üsluplu motiflerin şekillenmesini de etkilemişlerdir. Natüralist üsluplu motifler yalnız başına olduğu gibi geleneksel motiflerden olan Çintamani, Çin bulutu, hatayi, ay ve yıldız motifleri ile birlikte güzel kompozisyonlar oluşturularak da kullanılmıştır. Bu arada ustalar çiçeklerin doğal renklerini tutturmaya büyük özen gösterdiklerinden doğal güzellikle görüntüler elde edilmiştir. Kumaşlarda daha çok oval madalyon sistemi içinde uygulanmışlardır. Hemen bütün çiçeklerle birlikte kompozisyon şemaları içinde yer alan nergis, kasımpatı, süsen, yıldız, nar ve bahar çiçekleri bilhassa dekoratif niteliğinden dolayı nar ve ağaç üzerindeki elmalar doğadaki görüntüleri ile sanat eserlerini süslemişlerdir. Örneğin T.S.M'de elmalı kaftan adıyla anılan dikey dalgalı dallar üzerinde natüralist elma motifleri ile süslü kemha kumaşın deseninde güzel bir görüntü arz eder.
Dokuma sanatında kullanılan naturalist üslup geleneksel motiflerle birleştirilerek kompozisyonlar oluşturulmuş ve bir desen birliğine gidilmiştir. Bu üsluplarda figür hemen hemen hiç kullanılmamıştır; sadece küçük parçalarda naturalist tarzda hayvan ve kuş desenleri kullanılmıştır. "Natüralist çiçek motifinin yalnız ku1lanıldığı en iyi örneklerden biri T.S.M'de bulunan II. Selim'e ait şalvardır. Bu şalvarda, krem telli, kendinden hareli zemin üzerine çiçek renginde ipekle dokunmuş soğanlar ile beraber sümbül motifleri ile dolgulanmıştır. Kanuni'ye ait krem ince ipek elbise de natüralist üsluptaki karanfil ve lalelerden oluşan deseni insanı şaşırtıcı mükemmelliktedir."

Etiketler: , , ,

2 Eylül 2011 Cuma

Osmanlı İmparatorluğu'nda Dokuma Çeşitleri 2


Çatma; dokunuşu ve tekniği nedeni ile kadifenin bir türü ancak kabartma desenlisidir. Çatmanın kadifeden farkı zemine oranla süsleme havının yüksek oluşudur. Çoğunlukla zeminleri klaptanlı olup deseni ise kadife ve klaptan ile dokunmuştur. Bazen de kadife desen klaptanlı takviye atkısı ile iç süslemeleri yine kadife ile yapılmıştır. "Bursa ve Bilecik çatmalarından başka 18. yy'ın sonlarına doğru döşemelik çatmalar Üsküdar'da dokunmaya başlanmış ve bunların yastık yüzleri bilhassa meşhur olmuştur."
Kadife; kemha ile en çok kullanılan kumaş olup çözgüsü ipek, atkısı ipek bazen pamuktan olan havlı bir kumaş türüdür. Atkısında klaptan bulunanlar telli kadife adı ile anılmışlardır. Osmanlı arşivlerinde 15. yy.'dan önce kadife adı geçmemektedir. Osmanlılarda en önemli kadife dokuma merkezinin Bursa olduğu kayıtlardan bilinmekte, Bilecik, Aydos, Karaman, Köynük kadife dokunan diğer merkezler olmuşlardır.
Canfes; düz renk ince ipekli kumaştır, bir tek kat çözgü, tek kat atkı sıra ile örgü gibi dokunan mat bir kumaştır.
Serenk; üç renkli kumaş anlamına gelmekte ise de sonradan altın tel yerine sarı ipek kullanılan dokumalara da bu ad verilmiştir. 16. yy.'dan sonra rastlanan kaftan yapımında tel yerine sarı iplik kullanılan kalın desenli bir kumaştır.
Gezi; çözgüsü ipek, atkısı ipek ve pamuk iplik karışımı sık dokunmuş hareli bir kumaş olan gezi, atkıları iplikle birlikte birkaç kat ipek ve ince çözgü ile dokununca aradaki kalın atkı etkisi fark edilmektedir.
Zerbaft; bazı motifleri alt ın telle dokunan ipekli bir kumaşt ır. 16. yy.'ın ikinci yarısında kayıtlarda seraserle birlikte adı çok sık geçen bir kumaş türüdür.
Hatayi, ipek ve klaptanla dokunmuş olan sert ipekli bir kumaş olan hatayi, çözgüsü ham ipekten olup kumaşa apre verilerek yapılır, 16. yy.'ın ikinci yarısından sonra rastlanan bu kum 18. yy.'a kadar pek çok çeşitleri ile devam etmiştir.
Kutnu; pamuktan çözgüsü ince ipek, atkısı iki pamuk ve bir ipekten olan enine yollu, kaba kalın dokumadır.
Atlas; eskiden daha çok kadın giyiminde kullanılan ince ipekten sık dokunmuş, düz renkte parlak kumaştır. Yedi ayaktan yukarı tezgahlarda dokunur, düz ve münakkaş olmak üzere iki türlüdür.
Diba; ipekle dokunmuş atlasa benzer bir nevi kumaştır. Çiçekli ve tellide olabilmektedir.
Aba; yıkanmış temizlenmiş ve taranmış yün yapağı pekiştirilmek suretiyle elde edilmiş kumaştır.
Çuha; çözgüsü ve atkısı yün yapağından eğrilmiş, iplikten havlı, düz renkli sade ve tok kumaştır.
Sof; tiftik yapağından ince bükülmüş iplikle dokunan kumaştır. Düz kumaşa da denir, dokunan kumaş yıkanıp fırınlandıktan sonra kullanılmaktadır.
Selimiye; çözgüsü ve atkısı ipekten olup, genellikle boyuna yollu ve küçük çiçeklidir. Çiçeklerinde bazen klaptan kullanılmıştır. 18. yy.'ın ikinci yarısından sonra Üsküdar'da dokunmaya başlanmıştır.

Etiketler: , ,